İzmir'den Ankara ve Eskişehir'e Seyahat: 1389 km
İzmirim Kart ile sadece 35 TL ödeyerek (1 tam, 1 öğrenci, 1 öğretmen) Konak ve oradan da metro ile Basmane Gar'a ulaştık.
İzmir Basmane Garı - Eskişehir Tren Garı arasındaki yolculuğa Mavi Tren ile başladık. Bilet fiyatları şu şekildeydi:
Bilet Tipi | Fiyatı |
---|---|
Tam Bilet | 405 TL |
İndirimli (Öğrenci/Öğretmen) | 345 TL (2 bilet aldık) |
Çocuk Bileti (7-12 yaş %50 indirimli) | 205 TL |
TOPLAM: | 1300 TL (4 bilet) |

19.05 saatinde kalkması ve 04.50 saatinde Eskişehir Tren Garı'na varması beklenen aracımız kalkış saatini tutturdu ancak varış saati olarak o kadar tutarlı değildi :) Aynı gün, aynı trene, aynı vagona (5. vagon) iş yerinden (SMMM) komşumun da bilet almış olması oldukça büyük tesadüf oldu. Aramızda epey koltuk olduğu için yolda değilse de mola verilen istasyonlarda sohbet imkanımız oldu. 12 saat kadar süren yolculuğun ardından Eskişehir'e iniş saatimiz ise 07.00 civarında gerçekleşti. Çünkü İzmir çıkışına yakın civarda (Menemen) ve sonrasında 1-2 yerde daha beklemek zorunda kaldık. Karşı istikametten gelen trenin beklenmesi gerektiği ile ilgili olduğunu söyledi görevliler. Trende genel olarak (geveze amcalar hariç) rahattık. Tuvalet bakımından sıkıntı olmayışı ve duraklama aralıklarının makul saatlerde oluşu da avantajlı geldi bize. Kızımız yol boyunca uyudu :)
Ve Eskişehir'e Hoş Geldik

Tepebaşı ilçesinde ne yiyeceğimize dair araştırmayı yapmıştım. Bozanlı Çorbacısı diye bir yerin 1958 yılından beri faal olduğunu ve genel yorumların olumlu olduğunu görmüştüm bu araştırmalar sonucunda. Yalnız şöyle bir sorun vardı; bu çorbacının bir şubesi tren garına 400 metre kadar uzaklıktayken diğer şubesi 3.4 km uzaklıktaydı. Trende ayakları -hareketsizlikten- uyuşmuş olan ailem de benim gibi biraz çılgın olduğundan yürümeye niyetlendik ve bunu da yaklaşık 1 saatte başardık. Yanımızda 2 çocuk olduğunu, yolda iki mola verdiğimizi ve küçük çocuğumuzun 7 yaşında olduğunu düşünürsek aslında kısa bile sürdü yol. Ayrıca Ertuğrul Gazi semtindeki bu (uzak) şubenin yorumları daha olumlu ve sayıca fazlaydı. Güler yüzlü ve hoş sohbet çalışanlar tarafından karşılandığımız mekanda 2 kelle paça, 1 tam mercimek ve 1 az mercimek, ilaveten 1 tane su tükettik. İnanılmaz lezzetli gelen bu çorbalar için yine inanılması güç bir fiyat (380 TL) ödedik. Çorbaya tereyağı atınca fiyat değişiyormuş, bununla ilk kez karşılaştım ama fiyatın artmış hali bile gerçekten çok uygundu. İzmir'de böyle bir masadan 550 TL tutarın altında ayrılmamız çok zordu.
Sazova Bilim Kültür ve Sanat Parkı
Eskişehir - Kütahya kara yolu üzerinde bulunan Sazova Parkı'nda birçok müzenin ve etkinlik alanının açılış saati 10.00 idi. Bu arada Sazova içerisindeki birçok alanın Pazartesi günleri kapalı olduğunu belirtmek isterim. Bu yazıyı okuyup da orayı rotasına ekleyecek olan varsa lütfen bu duruma dikkat etsin.

Sazova Parkı içerisinde;
- Çok sayıda çocuk parkı,
- Türk Dünyası Şaheserleri Parkı (kısaca Eskişehir Miniatürk),
- Dinlenme alanları,
- Türk Dünyası Bilim Kültür ve Sanat Merkezi
- Rengarenk bir gezi treni turu (tam 25 TL, öğrenci 15 TL),
- Masal Şatosu (Seans dışı - tam 40 TL, öğrenci ve çocuk 30 TL),
- Yüksek fiyatlı bir hayvanat bahçesi (tam 90 TL, öğrenci 50 TL -yuh artık-),
- Korsan Gemisi (ücretli sanırım, pek yaklaşmadık),
- Bilim Deney Merkezi (oğlum istemediği ve vakit kısıtlı olduğu için girmedik),
- Sabancı Uzay Evi (kapalıydı ve altında bulunan havuzda ölü fareler ile ölü böcekler yüzüyordu),
- Anadolu Üniversitesi Türk Dünyası Bilim Kültür ve Sanat Merkezi (hem ücretsiz hem de en çok gezilmesi gereken muhteşem bir yer)
Hayvanat bahçesini pahalı bulduğumuzdan ve İzmir'den gittiğimiz için çok da merak etmediğimizden giriş yapmadık. Burada sadece akvaryum (Eti Sualtı Dünyası) merakımızı cezbetmişti. Onun çok daha gelişmişini, daha fazla ücret ödeyeceğimizi bilerek İzmir'de (Funtastic Aquarium İzmir) ziyaret etmeye karar verdik.
Sazova içerisinde bulunan Türk Dünyası Şaheserleri Parkı (veya Müzesi) kısaca Eskişehir Miniatürk olarak bilinen alanı dışarıdan (açık alan olduğu için) görebiliyorduk. Eskişehir Miniatürk içerisinde; cami, kümbet, türbe, köprü, abide, külliye, medrese, tren garı ve hamam gibi minyatür maketler bulunuyordu. Sabah erkenden orada olduğumuzdan sulama saatiydi, beklememiz gerekecekti ve Miniatürk'e giriş biletleri tam 40 TL, öğrenci 35 TL gibi çok da gerekli olmayan bir harcamaya sebep olacaktı. Mimar veya inşaat mühendisi olsaydık belki ilgilimizi daha fazla çekebilirdi, çekmedi. Ayrıca zaman bakımından da tasarruflu olmamız şarttı. Akşama (19.15'e) kadar vaktimiz vardı ve gezi hedeflerimizin daha birincisindeydik.
Türk Dünyası Bilim Kültür ve Sanat Merkezi

İçeride, Türk bilimine katkı sağlamış, önemli ilim insanının odaları oluşturulmuş ve bu odalarda balmumu heykelleri sergilenmiş. TÜBİTAK'tan aldığım bilgiye göre, heykeller Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mutluhan Taş ve ekibince yapılmış. Gerçekten de alkışı hak eden çalışmalar yapmışlar, emeği geçenlerin ellerine sağlık.
Odalarda; balmumu heykellerinin yanı sıra, bilim insanlarının çizimleri, özellikle tıp alanında kullanılmış olan cerrahi ve tedavi malzemeleri ve döneme ait giyim eşyaları sergileniyor. Bir yazılımcı olarak en çok vakti El-Cezerî üstadın yakınlarında geçirdim tabi :) Sibernetik ve robotik alanlarında daha 12.yüzyılda eserler bırakması hayret uyandıran El-Cezerî, ismine bakınca sanki farklı coğrafyadanmış gibi algılanabiliyor. El-Cezerî isiminin Cizre'den geldiğini bilmiyordum, öğrendim.

Tüm bu tarihi bilgilerin yanında Türk müziğine ait enstrümanların yer aldığı sergiyi de görme şansımız oldu.
Alt katta Matematik Atölyesi, Çocuk Üniversitesi gibi alanlar varmış fakat bu alanlar hep kapalıydı. Hatta terkedilmiş görüntüsü vardı maalesef, üzdü.
Bir de fotoğraf çekmek standart bir telefonla kolay olmayabiliyor. Işıktaki sarılar ve kırmızılar çok yoğun. Korku tünelinde çekilmiş hissiyatı veren fotoğraflarım olsa da, belki de heykellerin korunabilmesi adına böyle olması gerekiyordur...
Sazova'yı Gezmeye Devam ...

Bu arada 18 yaş altındaki çocukların trene ebeveyn kontrolünde binmesi gerekiyor. Tek başlarına binmelerine izin verilmiyor. Bu uygulamayı da güvenlik bakımından gerekli bulduk.
Biz trene binmek istemedik fakat eğlenceli bir 15 dakika turu yapmak isteyenler tercih edebilir.
Olmazsa Olmaz: Masal Şatosu
Burada seanslı ve seans dışı olarak iki ayrı bilet türü var. Vaktimiz kısıtlı olduğu için biz seans dışı bileti tercih ettik. En yakın seansa 1 saat 45 dakika vardı, bekleyemezdik, seyahat planımızı bozuyordu.

Masal Şatosu ziyaretimiz bizi biraz yordu. Allah'ım, onlar ne dik ve dar koridorlu merdivenler! Şatoda yaşamama kararı aldırdılar bize. Şatodan çıkınca, yolda, açık dondurma satan mini büfeler vardı sıra sıra. Bir top dondurmaya 35 TL deme konusunda fikir birliği sağlamış olmaları, bir kişi için 105 TL gibi bir dondurma parası vermeyi göze alan avlarını beklemeleri yakışıksız oldu. 420 TL'yi dondurma yerine daha doğru bir tüketimde kullanmayı uygun gördük. Parkın dışında, daha kaliteli ve markasından, tadından emin olduğumuz kapalı dondurmaları yemeyi tercih ettik.
Galaksi Kafe adında bir çay bahçesine benzer yere gittik. Benzer diyorum, çünkü güneşin alnında oturulabilecek gölge alanı çok azdı. Neyse, yarı gölge bir masa bulduk, oturduk. Su (500 ml - 10 TL) ve çubukta patates (35 TL) için fiyatlar kabul edilebilir düzeydeydi. Kafede çalışan ablamız çok güleryüzlüydü.
Sazova Parkı'nda gezimiz bitince çıkış kapısının karşı caddesinden geçen Kırmızı 38 (öyle diyorlar) dolmuşuna, kişi başı 25 TL ödeyerek bindik. Odunpazarı'nda bulunan, Porsuk Çayı kenarındaki Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Gondol İskelesi'ne gitmeye çalışıyorduk. İneceğimiz yerden sonra bir miktar yürümemiz gerekti (yaklaşık 500 metre). Dolmuş şoförü abimiz sağ olsun nereden gidebileceğimizi tarif etmişti, ilgiliydi. Dondurma faslından sonra gondol iskelesine ulaştık.
Yerli Venedik: Eskişehir Porsuk Çayı'nda Gondol Sefası

Gondol sefası sonrasında kısa bir yürüyüş ile Çarşı Tramvay Durağı'na vardık ve tramvay ile Atatürk Lisesi Tramvay Durağı'na ulaştık. Yolculuk yaklaşık 10 dakika sürdü fakat tramvay oldukça kalabalıktı. Neyse ki 2 durak sonra indik. İndiğimiz duraktan 500 metre kadar yürüyerek Odunpazarı Evleri'ne ulaştık.
Odunpazarı Evleri ve Çarşısı


Çarşının tam ortasında, belediye tarafından işletilen, genç, kibar ve çok efendi arkadaşların çalıştığı bir çay bahçesi vardı. Büyük bir ağacın altına kurulmuştu, serindi diyebilirim. Çibörekçinin aksine burası bizi fiyatta şaşırttı. 4 adet su (10 TL x 4) ve 3 adet Türk kahvesi için (25 TL x 3) toplamda 115 TL gibi geçmişten kalma bir fiyat ödedik. Üstelik kahvelerin yanında kapalı bardak sulardan da ikram edilmişti. Eskişehir'in fiyat politikası biraz dengemizi şaşırttı :)
Odunpazarı Evleri civarında işimiz bitince yine bir yürüyüş operasyonuna başladık. 2.7 km mesafedeki Kent Plajı'na gitmek istiyorduk. Şehir düzlük, bolca dinlenme alanı var... Dondurma ve suyu ihmal etmemek şartıyla başladık yürümeye efendim. Yolu yarıladığımızda; yapay şelaleli, rengarenk çiçekli, sadece 2-3 bank içeren minik ama çok şirin, çok serin bir park bulduk, dinlendik. Ağustos ayında yürümeye müsait olan hava durumu da bizden yanaydı. Aşırı sıcak yoktu Eskişehir'de. Ya da İzmir'den gidince bize öyle gelmişti :)
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi - Kent Park
Burayı çok sevdik, hatta en çok burayı sevdik diyebilirim. İçerisinde bol miktarda çocuk oyun alanı, yapay bir plaj barındıran Kent Park'ta epey vakit geçirdik. Zaten günü de sonlandırmamıza çok saatler yoktu. 7 yaşında bir cimcimemiz olunca ve otobüs saatimiz için de vakit yaklaşmakta olduğundan oyun parklarına daha fazla vakit ayırdık. Çocuklar da yorgunluklarını unuttular oyuncakları görünce :)Yapay plaja sadece gözlem için gittik. İç Anadolu'da bildiğin plaj vardı! Kumsalıyla, çok büyük havuzuyla, asma köprüsüyle bayıldık buraya. Ayrıca profesyonel yüzücüler için derinliği daha fazla olduğu renginden de belli olan bir havuz daha vardı. Havuzların hepsi tertemiz görünüyordu ve kuralcı biçimde yönetiliyordu. Bu kuralcı yönetim de hoşumuza gitti. Günlük kıyafetlerle girmenin yasak olduğu, kamp sandalyesi ve yere örtü sermenin istenmediği bir tesisti. Ayrıca giriş ücretleri de memleketimizin genelinin aksine şekilde programlanmıştı. Yerli turistin ödediği miktar yetişkinler için 170 TL iken yabancı uyruklular için fiyat 510 TL idi. Biz bu uygulamayı harika bulduk. İnsan ayırt etmek için değil elbette, "yerel" yönetimin sunduğu imkanların, adı üzerinde "yerli" insanlara hizmet eder hale getirilmesinden dolayı.
Kent Park'tan (kızımızın küçük bir düşme kazası dışında) güzel anılarla ayrılırken 250 metre mesafeyi yürüyerek Eskişehir Otogarı'na ulaştık. Saatimiz 19.15 olduğunda Tokat firmasından (3 bilet - 750 TL) biletini aldığımız Eskişehir - Ankara seyahatimize başladık. Otobüs, Sivrihisar - Nasreddin Hoca Dinlenme Tesisleri'nde 20 dakika mola vermek suretiyle 22.30 civarında bizi AŞTİ (Ankara Şehirlerarası Terminal İşletmesi) otogarına indirdi.
Ankara Keşif Turumuz
Otogar'dan dışarı çıkmamız 23.00 saatini buldu. Aşırı büyük ve karmaşık bir otogar. Hele peronlara gittiğinizde ne oturabilirsiniz ne de ayakta beklerken nefes alabilirsiniz. O derece kalabalık ve kaldırımı, bekleme alanı yetersiz. İçeriye ayrılan gereksiz yüzölçümünün bir miktarını keşke peronlardaki bekleme alanlarına ayırsalarmış.Taksiye binip konaklama mekanımız olan ve yer ayırtmış olduğumuz (hanım sağ olsun) Başkent Öğretmenevi'ne geçtik. Taksi ücreti indi-bindi tarifesine göre 75 TL oluyor. Acayip acıktık ama öğretmenevi yakınlarında yemek yiyecek bir yer yoktu. Mobil yemek uygulamasından Saçmelii diye bir tostçudan sanayi tostu sipariş ettik. 4 adet 384 TL tuttu ki, bu tutar oldukça makul Ankara şartlarında. Ayrıca inanılmaz lezzetliydi (o ne enfes sos öyle!). Sabah gezmeye başlayınca fark edecektik, tostları bedavadan az pahalıya yemişiz :)
Öğretmenevi'nde sabah 09.30 civarı kahvaltıya indik. Zaten kahvaltı saatleri 07.30 - 10.00 arası olduğundan son partiye indik diyebilirim. Odaları oldukça bakımsız olan öğretmenevinin kahvaltı salonu genel olarak güzeldi ve temizdi. Lobiye gösterilen ilginin yarısını odalara gösterseymişler şahane olurmuş! Kahvaltı salonunda, ekip yetersizliğinden ve aç kalmış olmaktan şikayetçi kitlenin çokluğu dikkatimi çekti. Çatlak-patlak ve dağılmaya yüz tutmuş haşlanmış yumurtaları saymazsak bence kahvaltı güzeldi. Ekonomik konaklanan yerlerde insani şartlar sağlandıktan sonra beklentiyi çok yükseltmemek gerekiyor. Börek çıktığı gibi bitiyor, burada kalacak olursanız gölgesinden hızlı silah çeken Red Kit gibi olmanız gerekiyor. İnsanımız 3-5 parçayı birden tabağına almaya hakkı olduğunu düşününce (aç gözlülük demeyelim, ayıp olur) personelin de böreğin de yetişmesi çok mümkün olmuyor.
Öğretmenevinin köpürmeyen, iğrenç kokan ve sadece 2 adet verilen mini boy şampuanlarının yanı sıra tuvalet/duş ortamı da bakımsızdı. Yatak, havlular ve nevresimler temizdi. Sabah ödeme yaparken dikkatimi çeken şey: nakit paranın geçmiyor olmasıydı ve kredi kartı istemeleriydi. Ankara'ya gelmeden telefonla aramaya başladığımız, toplamda -farklı saatlerde- 5 kez aradığımız ama asla telefona bakmayan öğretmenevi personeli, ödeme yaparken de dikkatimizi çekti ki bu cevap vermeme işini bilerek yapıyorlarmış. Şehre yabancı olan yerli turisti ne kadar zor durumda bıraktıkları pek umurlarında değildi. 3 kişilik odaya 1800 TL ödeme yaparak öğretmenevinden ayrıldık.
Ankara'da iki tür metro vardı. Birincisi kırmızı tabelalı Ankara Metrosu, diğeri yeşil tabelalı Ankaray. Öğretmenevinden çıktıktan hemen sonra Ankaray adlı metro ile tanışmamız gerekti. 1.7 km sabah yürüyüşünden sonra (yaklaşık 17 dakikada) Ankaray - Bahçelievler istasyonuna ulaştık. Seyahat hedefimizde Anıtkabir vardı. Ankaray'dan Anadolu/Anıtkabir durağında indik. Yaklaşık 1.4 km yürüyerek Atamızın huzuruna vardık.
Anıtkabir Ziyareti
Anıtkabir girişindeki kontrollerde el çantası ve su çantası dışında; oyuncak, sırt çantası, kesici-delici alet gibi materyalleri emanete -ücretsiz olarak- bırakıyorsunuz. Girişten Aslanlı Yol'a kadar iç dolmuş seferi var ama biz yine yürümeyi tercih ettik. Yürüme zorluğu çekenler için minibüsün kullanılması iyi olacaktır, çünkü yokuş çıkılıyor. Yol kenarında dinlenme banklarının ve çeşmelerin olması, yürüyüşümüzü kolaylaştırdı. Güvenliğin üst düzey oluşu da dikkatimizden kaçmadı.Aslanlı Yol'a vardığımızda bir sürprizle karşılaştık. Girişteki sağlı-sollu iki müze odasını gezince nöbetçi askerlerin 12.00-13.00 nöbet değişimine denk geldik. Askerlerin nöbet tesliminde anlatılamayacak kadar derin duygular yaşadık, iyi ki varlar, ayaklarına taş değmesin. Asaleti, özveriyi ve saygıyı askerlerimizin her adımında hissettik.
Anıtkabir'in bir anıt veya mozaleden ibaret olduğunu sandığım için epey utandım kendimden. İçeride; bilgilendirici sinema salonu, Atatürk döneminde kullanılmış trenlerin ve gemilerin maketleri, dönem silahları ve en çok etkilendiğim Milli Mücadele siperlerini anlatan panaromik ve sesli efektlerle güçlendirilmiş müze vardı. Bu kadar gerçekçi yapılabilirdi! O kadar gerçek gibi görünen balmumu asker heykelleri ve siper görüntüleri vardı ki... Kesinlikle görülmeli ve o hisler yaşanmalı!
Anıt mezar yerin yedi metre altındaydı ve sadece o bölgeyi gösteren güvenlik kameralarını monitörden izleme şansımız vardı.
Döneme ait; hesap makineleri, daktilolar, teraziler, kumbaralar, Atatürk'ün köpeği olan Fox'un balmumu heykeli, Atatürk'e ait kişisel eşyalar, dijital ziyaretçi defteri ve Milli Mücadele dönemine adını yazdırmış olan paşalarımızın, halk kahramanlarımızın büstleriyle haklarında bilgi edinebildiğimiz not tabelaları karşıladı bizi müzelerde.
Anıtkabir'in arka cephesinde yer alan bayraklı Türkiye haritası peyzajı ve K.Atatürk imzasını oluşturan çiçek peyzajı da muhteşemdi.
Derin duygularımızla beraber Anıtkabir'den ayrıldık.
I. TBMM (Kurtuluş Savaşı Müzesi) ve II.TBMM (Cumhuriyet Müzesi)
Anıtkabir'e ulaşım için kullandığımız Ankaray-Anadolu durağından tekrar Ankaray metrosuna bindik ve kişi başı 25 TL kredi kartı tarifesiyle 12 dakika kadar yolculuk yaparak Ulus'a geldik. Ulus'a indikten sonra 250 metre gibi kısa bir yürüyüşün ardından Cumhuriyet Müzesi'ne (II.TBMM) ulaştık. Müzeye girişte, eşim öğretmen olduğu için kendisinden ve 2 çocuğumuzdan bilet alınmadı. Ben "elin oğlu" muamelesi gördüğümden 60 TL karşılığında Müzekart aldım :) Müze turumuz yaklaşık 35 dakika sürdü ve muhteşemdi! Meclis iç balkonunda oturan Gazi Mustafa Kemal'in balmumu heykeli, Atatürk'e ve vekil arkadaşlarına ait çalışma odaları, tarih kokan toplantı odaları, döneme ait telefonlar, aksesuarlar, kartvizitler, gazeteler, bolca bilgi notu tabelaları, askeri teçhizatlar, Atatürk'ün kişisel eşyaları, Atatürk'ün el yazısıyla verdiği talimatları içeren orijinal belgeler, paralar, giyim eşyaları, plak çalarlar ve daktilolar gibi çok sayıda eseri görünce tarihe tanıklık etme fırsatı bulduk.Ardından 150 metre kadar uzaklıktaki Kurtuluş Savaşı Müzesi'ne (I.TBMM) geçtik. Müze kartımı buraya gösterince bilete ihtiyaç duymadık (iyi ki almışım).
Bu müzede yine tarihi iliklerinize kadar hissediyorsunuz. OBÜS tarzı savaş topları, makineli tüfekler, tabancalar, telgraf ve mors yazıcı cihazı, şifre üretici ve çözücü makine, mühürler, anlaşma metinlerini içeren belgeler gibi önemli tarih parçalarını yakından görme şansımız oldu. Bu müze daha küçük olduğu için turumuz 15 dakika kadar sürdü.
Yürüyüşe hazır mıyız?
Sonraki hedefimizde Altındağ/Kale tarafında bulunan Kelime Müzesi yer alıyordu. Yazar Şermin Yaşar tarafından kurulmuş olan bu müze, branşı gereği eşimin ilgisini çekiyordu ve rotalarımızdan biriydi. 1.5 km civarında ama çoğunluğu dik rampadan oluşan zorlu bir yürüyüş ile müzeye ulaştık. İzmir'in yokuşlarını mumla aradık.Müzede; Türkçe kelimelerin, atasözlerinin, kelime köklerinin, deyimlerin anlamlarını içeren bilgiler, seslendirmeler ve oyun tadında fiziksel uygulamalar yer alıyormuş. Giriş 80 TL imiş. Eşimin yalancısıyım, ben girmedim müzeye. Çocuklarla dışarıda dinlenmeyi tercih ettik.
Kelime Müzesi 17.00 civarında kapanıyormuş. Oradan çıktıktan sonra hemen aşağısındaki, orman içi gibi görünen Ankara Hisar Parkı'na gittik. Birer kahve içelim diyerek gittiğimiz Hisar Kasrı adındaki kafeteryada Ankara Evleri teras manzarası vardı. Atmosfer fena değildi ilk bakışta. Dediğim gibi, teras manzarası ve tavandaki renkli şemsiyelerden oluşan dekorları güzel. Zaten bir tek bunlar güzel. Sosyal medya fotoğraf paylaşımı meraklılarına hitap ediyor mekan. Suyun (500ml) 25 TL, Türk kahvesinin 80 TL, kaşarlı tostun -dalga geçer gibi fiyatla- 205 TL ve sucuklu tostun 210 TL olduğunu, tadilat tozunun toprağının varlığını, sineklerin vampirce taarruzunu görünce bu lüzumsuz mekandan hızla uzaklaştık. Google işletme kayıtlarındaki yorumlardan 5 yıldızlı olanlarını kendilerinin verdiğini düşünüyorum.
LÜTFEN "ÜSTTE KALSIN, GÖRÜNSÜN" DİYEREK BEĞENMEDİĞİNİZ BİR FİRMAYA VEYA ÜRÜNE 5 YILDIZ VERMEYİN!
Bu puanlama, algoritmayı ve insanları yanıltır.
Çocuklar 20 dk. oyun parkında vakit geçirdi ve yine düştük yollara.
Neyse efendim, başladık kaleden aşağı sallanmaya. Hem hedefte daha fazla ziyaret edeceğimiz alan kalmadığı için hem de Ankara'yı keşfetmek istediğimizden dolayı başladık yine yürümeye. Hedefte Altındağ'dan Kızılay'a 3 km bir yürüyüş vardı. Start verildi, yürüyüş başladı.
Kale'den dönüş yolunda da Samanpazarı Saraçlar Çarşısı'nın içinden geçtik. Yabancı uyruklu göçmen bolluğu vardı bu bölgede. Güzergâh genel anlamda ana cadde ve yoğun şehir içi konsepti barındırdığı için bu yürüşümüz çok da keyif vermedi. Ayrıca (Eskişehir'den sonra) dinlenme alanlarının kıtlığı da can sıkıcıydı.
Kocatepe Camii Ziyareti ve Yemek
Sıhhiye civarındaki Abdi İpekçi Parkı'nda, şelaleli havuz dibinde soluklanmak için durakladık. Sonrasında (dondurma ve su takviyesiyle) bolca otobüs durağının ve kalabalık insan gruplarının içinden, köprülerin altından geçerek Kızılay Meydanı'na ulaştık. Buradaki meydanda bulunan bol boynuzlu heykeli önce anlamamıştık. Araştırınca gördük ki Hitit (Hatti) Anıtı imiş. Kızılay daha çok AVM konsepti olduğundan gezgine göre bir yer değildi. Buradan da Kocatepe Camii'ni ziyaret etmeye karar verdik ve 1 km daha yürüdük. Kocatepe Camii mevkisine hafif eğimle başlayıp sonrasında eğimi nispeten artan, ana caddeli yokuştan çıktık. Rampalar bitmiyordu :)Kocatepe Camii ziyaretimiz bitince, buraya gelirken keşfettiğimiz ve Mithatpaşa Caddesi'nde bulunan Meşhur Mithatpaşa İşkembecisi ve Kebapçısı'nda yemek molası vermek istedik ve aynı yoldan 750 metre kadar tekrar aynı yolun ters istikametinden yürüdük. Semaver görünce dikkatimizi cezbetmişti bu mekan ve semaver fiyatını sorduğumuzda "yemek yiyenler için ikramımızdır, sadece semaver veremiyoruz" demişlerdi. Sen misin diyen... "Biz de yemeğe geliriz!" dedik. Otogar'a dönüş için bu mevkiden hareket etmenin iyi olacağını düşündük.
2 karışık kebap (porsiyonu 390 TL) söyleyip çocuklarla yemek istediğimizde garson beyefendi "Mithatpaşa Special öneririm" dedi. Önerisini geri çevirmedik ve porsiyon fiyatı 420 TL'den iki adet sipariş ettik. Güzel bir karışık kebap çeşidiydi gerçekten ve vali kebabını aratmadı. Küçük kızımız babası gibi ete düşkün değil, az mercimek söyledik. Yemekten sonra gerçekten (7-8 bardak çay kapasiteli) semaver ikramında bulundular ve yanında güzel bir irmik tatlısı da ikram ettiler. Hesap mı? Burası şaşırttı. 900 TL hesap geldi ve İzmir'de ortalama bir mekanda bu sofradan kalkmanın maliyeti 1500 TL altında olamazdı. Lezzetten de ikramdan da memnun kaldık. Çıkarken de personele "otogara nasıl ulaşırız?" diye sorduğumuzda gayet açıklayıcı biçimde yardımcı oldular.
İzmir Yolcusu Kalmasın!
Yaklaşık 400 metre yürüyerek Dikimevi-AŞTİ demiryolu güzergahındaki Ankaray - Kızılay İstasyonu'ndan metroya bindik ve son istasyon olan AŞTİ'de indik.Amasya - İzmir yönünde seyahat eden bir Amasya firmasından biletliydik. İnternetten uyguna aldığımız 420 TL x 3 adet bilet (toplam 1260 TL) ile Ankara'dan İzmir'e doğru yola çıktık. Diğer firmaların ortalama bilet fiyatı kişi başı 650-700 TL aralığındaydı. Şanslıydık, harika bir 2+1 otobüs geldi. 23.00 saatinde hareket eden otobüsümüzden 07.00 civarında, sorunsuzca İzmir'e indik.
Yorumlarıyla Katkıda Bulunanlar
Önemseniyorsun. Fikrinle, yorumunla katkı sağla!
Seni önemsediğimiz gibi topluluk kurallarını da önemsiyoruz. Lütfen yorumunu yazarken empatiyi ve anlayışı elden bırakma.